Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

Loading...
LÜTFEN KULAK VERİN "COVİD" TEHLİKELİDİR

















SON YAZILAR :
Loading...


Dünya Edebiyatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dünya Edebiyatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

07 Haziran 2022

Dante Alighieri

Dante Alighieri (Mayıs-Haziran 1265, Floransa - 14 Eylül 1321, Ravenna), İtalyan şair ve siyasetçi.

En bilinen eseri, ahirete yapılan bir yolculuğu anlattığı İlahi Komedya'dır (La Divina Commedia). Bu eser Cehennem, Araf ve Cennet isimlerinde üç ciltten oluşmuştur. Dünya edebiyat tarihinin en büyük eserlerinden biri kabul edildiği gibi, modern İtalyancanın da temelini oluşturur.

Modern Avrupa ve İtalya için önemli bir figürdür ve İtalya'daki metal 2 €'ların tura tarafında Dante'nin resmi vardır.

Yaşamı

Ailesi ve ilk zamanlar

Dante 1265 yılında doğdu, Haziran ayında İkizler burcu olarak doğduğunu söyler. Gerçek adı olan Durante'yi kısaltarak Dante'yi kullanmıştır. Dante'nin ailesi köklü ve asil bir aile olmakla beraber, sonradan fakir düşmüş ve aristokratik önemini kaybetmişti. Dante'nin babası II. Alighiero hakkında çok fazla bilgi yoktur, mesleği bilinmemekle beraber noter, hakim veya faizci olduğuna dair çeşitli görüşler mevcuttur. II. Alighiero hakkındaki belki de tek "kesin" bilgi onun Guelfolar partisine mensup olduğudur.

O sıralarda yönetim Ghibellinolar'daydı ve Ghibellinolar Guelfoları sürgün ederek şehirden uzaklaştırmışlardı. Dante'nin babası II. Alighiero Guelfolardan olmasına ve Dante doğduğunda Floransa Ghibellinoların yönetiminde bulunmasına rağmen, II. Alighiero ve ailesi Floransa'da ikamet etmekteydi. Dante babasını sevmezdi, bunun nedeni babasının kötü ünü veya silik kişiliği olabilir. Eserlerinin hiçbir yerinde babasından söz etmemiştir, aksine her fırsatta şövalyelik payesi bulunan dedesi Cacciaguida'dan bahseder, ailesinin soyunun Roma'ya dayanması ile övünürdü. Dante annesini daha çok küçük yaşlarda kaybetmiştir. Babası da o on sekiz yaşlarındayken vefat etmiş, bunun üzerine Dante üvey annesi (Monna Lapa) ve üvey kardeşleriyle yaşamak zorunda kalmıştır.

Eğitim

Dante'nin eğitimi fazla bilinmemekte olup, kendi kendini geliştirdiği varsayılmaktadır. Dante'nin ilk öğrenimini Santa Croce papaz okulunda bitirdiği sanılmaktadır. Her ne kadar Dante yüksek öğrenime devam edemese (veya etmese) de, kendi kendine okumaya ve çalışmaya devam etmiştir. Öğrenmeye büyük bir tutkusu vardı, önemli Latin ve Yunan eserlerini okumakla kalmıyor, dönemin İtalyan şairlerinin eserlerini de okuyor, bunlara büyük bir önem veriyordu. Yazmak konusundaki yeteneklerini ilerletirken, astronomi, resim ve felsefe gibi konularda da kendisini geliştiriyordu. Dönemin önemli isimlerinin düzenlediği toplantıları kaçırmıyor, birçok önemli isimle arkadaşlıklar kuruyordu. Bu kişilere örnek olarak devrin ünlü Floransa'lı şairi Guido Cavalcanti'yi verebiliriz.

Beatrice

Dante denince ilk akla gelen isim belki de onun sonsuz bir aşk ile bağlandığı Beatrice'dir (Türkçe okunuşu: Beatriçe). Dante'nin çocukluğu ve gençliği hakkında çok az bilgiye sahip olunsa da, şairin dokuz yaşındayken kendisinden bir yaş küçük Beatrice'ye âşık olduğu kesin olarak bilinmektedir. Komşuları Floransa'lı şövalyelerden olan Folco di Ricovero de' Portinari'nin kızı Beatrice ile komşularının evindeki bir eğlence sırasında tanışmıştı. Tanıştığı ilk andan beri Dante Beatrice'e büyük bir tutkuyla bağlandı. Beatrice ile ikinci kez karşılaştığında on sekiz yaşındaydı, bu ikinci karşılaşmadan sonra Beatrice'e olan sevgisi daha da derinleşti. Beatrice'e olan aşkı yazımını ve şiire olan bakış açısını büyük oranda etkileyecekti; İlahi Komedya'nın tohumlarını atan belki de Beatrice'ye olan aşkıydı. Dante aşkından sevgilisine hiçbir zaman söz etmemiştir, nitekim 1288 yılında Beatrice Floransa'lı şövalyelerden Simone dei Burdi ile evlendi. Fakat Beatrice evliliğinden sadece iki sene sonra, 1290'da, yirmi dört yaşında öldü. Beatrice'nin ölümünden sonra Dante çalışmalarına daha sıkı sarılmış, Latin edebiyatı ve felsefeye kendisini adamıştır. Kuşkusuz Beatrice'nin ölümü Dante için büyük bir şoktu ve yazarın yazım hayatını da fazlasıyla etkiledi. Beatrice'nin çok genç bir yaşta ölmesi, Dante'nin onu ölümsüzleştirmesine yol açmış, fikriyatında Beatrice'ye maddi, ölümlü ve insani bir görünümden ziyade manevi, ölümsüz ve ilahi bir görünüm vermesine neden olmuştur.

Evliliği

Dante daha 12 yaşındayken ailesi tarafından Gemma di Manetto Donati ile sözlenmiştir. Ailesinin de ısrarlarıyla, 1295 yılında Floransa'lı tanınmış Donati ailesine mensup Gemma ile evlendi. Gemma'dan Pietro, Jacapo, Giovanni isimlerinde üç oğlu ve Antonia, Beatrice isimlerinde iki kızı olmuştur (kimi kaynaklara göre kız çocuğu tektir, Antonia rahibe olunca Beatrice ismini almıştır). Dante ile Gemma'nın mutlu bir evlilik geçirdikleri söylenemez. birçok kaynağa göre Dante Gemma ile olan evliliğinde hiçbir zaman mutlu olamadı. Yine de Dante evliliğin kutsallığına inanan birisiydi ve Gemma ile olan ilişkisine dair pek bir kanıt yoktur, kendisi de bundan eserlerinde bahsetmemiştir.

Dante sürgün edildikten sonra karısını bir daha görememiştir.

Floransa ve Dönemin siyasi durumu

Devrin Floransa'sında bellibaşlı iki parti vardı: Ghibellinolar ve Guelfolar. Ghibellinolar imparator tarafından destekleniyor, aristokrasiyi savunuyorlardı; Guelfolar ise papa tarafından destekleniyordu. Sonraları Pistoia Guelfoları "Beyazlar" ve "Siyahlar" olarak iki ayrıldılar. Bu genel anlamda Guelfoların ikiye bölünmesine yol açtı. Beyazların başında Cerchi ailesi vardı. "Popolo grasso" diye adlandırılan zengin burjuva sınıfı tarafından destekleniyorlardı, reformist düşünceleri vardı, papa ve papalık konusunda da daha temkinli bir görüşe sahiptiler. Siyahların başında ise Donati ailesi bulunuyordu. Feodal devirden kalan çeşitli asilzadelerden oluşan bu grup, "Popolo minuto" diye adlandırılan küçük zanaatkarlar, işçiler gibi daha düşük bir halk tabakası tarafından destekleniyorlardı. Siyahların düşüncesi daha bağnazdı ve dogmatik anlamda papacıydılar.

Dante'nin Siyasi Hayatı

Dante daha 24 yaşında, 1289'da, Floransalı Guelfo şövalyeleri ile birlikte Campaldino savaşında Arezzo Ghibellinolarına karşı savaşmıştır. Eşi Gemma Donati tarafından Siyahların başkanı konumundaki Donati ailesi ile akraba olsa da Beyazların taraftarı olmuştur. Devlet işlerine katılmak isteyen Dante, Hekim ve Eczacılar loncasına yazılmıştır. Bunun nedeni dönemin yasalarına göre asilzadelerin kamu işlerine girebilmeleri için öncelikle zanaat loncalarından (Corporazioni di Arti e Mestieri) birine kaydolmalarının şart koşulmasıydı. Dante politik hayatına başladı.

Bu sıralarda Papa VIII. Bonifatius Floransa'nın iç işlerine karışmaya, Beyazlara karşı sık sık Siyahlara arka çıkmaya başlamıştır. Papanın bu girişimleri Floransa'nın önde gelenlerini, özellikle de Beyazlar'ı fazlasıyla rahatsız ediyordu. 1300 yılında Dante iki aylığına Floransa hükûmetinin başındaki altı kişilik kurula seçildi. Beyazların Floransa'daki iktidarına son vermek amacıyla Papa Bonifatius harekete geçmeye karar verdi. Papa Fransa kralı Philippe le Bel'in kardeşi Charles de Valois'yı Floransa'ya gitmeye ikna etti. Floransa bundan rahatsız olup Papa'yı kararından döndürmek amacıyla içinde Dante'nin de bulunduğu bir heyeti Roma'ya gönderdi. Roma'da heyeti oyalarken, 1301 yılında Charles de Valois süvarileriyle birlikte Floransa'ya girdi. O sıralarda şehrin iktidarı Beyazların elindeydi ve Siyahların çoğunluğu sürgün edilmişti. Charles de Valois Siyahları da kendi saflarına alarak Beyazları şehirden çıkarmıştır. Beyazların mallarına el konurken bir kısmına idam cezası verildi, çoğunluğu sürgüne gönderildi.

Dante hiçbir zaman Papa VIII. Bonifatius'u sevmemişti. Beyazlara karşı girişilen hareketten nasibini alarak, 27 Ocak 1302'de sahtekarlık, gayri meşru kazanç elde etmek gibi asılsız suçlardan ötürü para cezasına çarptırıldı ve iki yıllığına Floransa'dan sürgün edildi. Dante ayrıca bir daha devlet işlerinde çalıştırılmayacaktı. Daha sonra hakkında yeni bir karar daha verildi: Floransalı askerler tarafından ele geçirildiği takdirde idam edilecekti.

Sürgün ve Ölüm

Dante mahkemenin kararlarını öğrendiğinde Floransa'da değildi. Hakkındaki sürgün kararı nedeniyle Floransa'ya da dönemedi. Beyazlar Floransa'da iktidarı geri ele geçirebilmek için çeşitli girişimlerde bulundular fakat başarısızlığa uğradılar.

Zamanla arkadaşlarına olan güveni ve inancını kaybetmeye başladı. Büyük bir acı içinde olduğu bu günlerde İlahi Komedya'yı yazmaya başladı. İlk olarak Verona'ya gitti, bir ara Padova'ya geçti. Bazı kaynaklara göre Paris'e de gitmiş ve burada felsefe ile teoloji okumuştur. Bazı zayıf rivayetlere göre Paris'ten sonra Oxford'a da kısa süreliğine geçmiştir. Fakat bu çok zayıf bir rivayettir ve bugünkü tarih otoriteleri tarafından sıklıkla yalanlanmıştır.

Dante 1311 yılında o sıralarda Casentino'da bulunan ve İtalya'yı işgale başlamış olan Lüksemburg kralı VII. Henry'ye mektuplar yazarak, onu Floransa'ya da savaş açmaya davet etti. Kralın İtalya'yı işgali birçok İtalyan şehrinde büyük bir nefretle karşılandı, Floransa'nın da dahil olduğu bu şehirler birlikte karşı koymak için kendi içlerindeki sorunları bir süreliğine askıya alıyorlardı. Bu dönemde Floransa sürgün edilmiş. Beyazların birçoğunu geri çağırdı fakat Dante bunların arasında değildi. Bunun nedeni büyük ihtimalle kral VII. Henry'ye yazmış olduğu mektuplardı. 24 Ağustos 1313'te kral öldü, artık Floransa'ya tekrar dönebilme umutları yok olmuştu. Dante, kısa bir süreliğine Lucca'da kaldıktan sonra Verona'ya döndü. Daha sonra Ravenna prensi Guido Novelloda Potenta'nın davetiyle Verona'dan Ravenna'ya geçti, kısa geziler ve ayrılıklar dışında ömrünü burada geçirdi. 1321 yılında, 56 yaşındayken burada öldü. Ölüm nedeni kesin olarak bilinmemekle beraber, bazı kaynaklara göre ölüm nedeni sıtmadır. San Pier Maggiore Kilisesi'ne gömüldü. (Bu kilise günümüzde San Francesco adını taşır.)


Eserleri

Dante'nin eserlerini sınıflandırmanın pek çok yolu vardır. Her ne kadar eserlerin sıralanmasında genelde kronolojiye dikkat edilse de Dante'de öne çıkan sıralama özelliklerinden birisi de eserlerin yazıldığı dildir. Dante eserlerinin bir kısmını Latince, bir kısmını ise halk dili olan İtalyanca ile kaleme almıştır. Birçok eser kaleme almıştır ama şaheseri hiç kuşkusuz İlahi Komedya'dır (La divina commedia).

Latince yazdığı eserler

De vulgari eloquentia (Halkdilinde Belagat)

Monarchia (Monarşi)

Epistulae (Mektuplar)

Eclogae (Eklogalar)

Quaestio de aqua et terra (Su ve Toprak Sorunu)

İtalyanca yazdığı eserleri

Vita nuova

Yeni Hayat, çev. Işıl Saatçıoğlu (İstanbul: YKY, 1995).

Rime (Şiirler)

Rime / Şiirler, çev. Kemal Atakay, iki dilli basım (İstanbul: YKY, 2001).

Convivio (Şölen)

II Fiore (Çiçek)

La Divina Commedia (İlahi Komedya) Inferno (Cehennem), Purgatorio (Araf) ve Paradiso (Cennet)

İlahi Komedya, çev. Hamdi Varoğlu (İstanbul: Hilmi Kitabevi, 1938).

İlahi Komedya, çev. Feridun Timur (İstanbul: MEB, 1955-1956).

İlahi Komedya, çev. Rekin Teksoy (İstanbul: Oğlak, 1998).

İlahi Komedya, çev. Seyhan Satar (İstanbul: Oda, 2001).

İlahi Komedya Çev. Rekin Teksoy (Istanbul: Oglak, 2008) 7. Baskı

12 Nisan 2022

Erich von Däniken

Erich Anton Paul von Däniken (D: 14 Nisan 1935, Zofingen, Aargau, İsviçre), ilk insan kültürleri üzerindeki dünya dışı etkiler hakkında tartışmalı iddialarda bulunan, 1968’de yayımlanmış “Tanrıların Arabaları” adlı en çok satan eseri de içeren kitaplara sahip İsviçreli bir yazardır. Von Daniken “paleo-contact” ve eski astronotlar hipotezinin popülerleşmesinden sorumlu olan en önemli figürlerden biridir. Kitaplarında ortaya koyduğu fikirler, çoğunlukla onun eserlerini sahte tarih ve sahte arkeoloji olarak kategorize eden bilim insanları ve akademisyenler tarafından reddedilmiştir.

Von Daniken İsviçre, Davos’taki Otel Rosenhügel’de müdür olarak çalıştığı sıralarda ilk kitabını yazdı. Kitabı yayımlandıktan hemen sonra, içinde dolandırıcılık da bulunan birkaç mali suçtan tutuklandı. Kitabın satışlarından aldığı gelir borçlarını ödemesi ve otel işlerini bırakması için yeterliydi. Von Daniken hapishanedeyken ikinci kitabı, Yıldızlara Dönüş (Gods from Outer Space)’ü yazdı.

Von Daniken daha sonraları Arkeolojik, Astrotonik ve SETI Araştırma Derneği’nin (AAS RA) kurucu ortaklarından olmuştur. 23 Mayıs 2003'te Interlaken, İsviçre’de yer alan bir tema parkı olan Gizemli Park’ı (şimdilerde Jungfraupark olarak bilinen) tasarlamıştır.

Hayatı

Däniken Zofingen, Aargau’da doğmuştur. Koyu bir Katolik olarak yetiştirilmiş, İsviçre, Fribourg’daki Saint-Michael Uluslararası Katolik Okulu’na girmiştir. Okul yıllarında kilisenin İncil ile ilgili yorumlamalarını reddetmiş ve uçan daireler ile astronomiye olan ilgisine odaklanmıştır.

19 yaşındayken hırsızlıktan 4 aylık hapse mahkûm edilmiştir. Okulu bırakmış ve Mısır’a gitmeden önce Swiss otel sahibinin yanına çırak olarak verilmiştir. Mısır'da iken, bir mücevher alışverişinde yer almış, dolandırıcılık ve yolsuzluktan İsviçre’ye dönene dek 9 ay hapis yatmıştır.

Salıverilmesinden sonra, İsviçre, Davos’taki Otel Rosenhügel’in müdürü olmuş, bu süreçte de Tanrıların Arabaları adlı eserini, gece geç saatlerde otel müşterileri odalarına çekildiği zaman müsveddeler üzerinde çalışarak bitirmiştir. Aralık 1964’te, Alman-Kanadalı Der Nordwesten dergisine Hatten unsere Vorfahren Besuch aus dem Weltraum? ("Did our Ancestors have a Visit from Space?") adlı eseri yazmıştır. Tanrıların Arabaları 1967’nin ilk zamanlarında bir yayımcı tarafından kabul edilmiş, ve Mart 1968’de basılmıştır.

Kasım 1968’de Daniken 12 yıl boyu kredi alabilmek için otel kayıtları ve kredi referansları üzerinde belgede sahtecilik yaptıktan sonra dolandırıcılıktan tutuklanmıştır. 2 yıl sonra, Daniken “yinelenmiş ve sürekli” yolsuzluk, dolandırıcılık ve sahtecilikten tutuklanmış ve yazarın “playboy” hayatı yaşadığına karar verilmiştir. Başarısız bir şekilde iptal davasına girmiş, gerekçe olarak da niyetinin kötü olmayışı ve kredi kurumlarının referanslarını yeteri kadar incelemede başarısız olmasını göstermiştir ve 13 Şubat 1970'te 3.5 yıl hapse mahkûm edilmiş, 3.000 frank da para cezasına çarptırılmıştır. Salınmadan önce 1 yıl boyu bu hükme hizmet etmiştir.

İlk kitabı, Tanrıların Arabaları yargılanmadan önce basılmış ve gelirleri borçlarını ödemesine ve otel işini bırakmasına yetmiştir. Däniken 2. kitabı Yıldızlara Dönüş’ü hapishanedeyken yazmıştır.


Uzaylılarla ilgili iddialarının Dünya'ya etkileri

Däniken’in 1968 yılında Tanrıların arabaları ile başlayan ve diğer kitaplarla devam eden genel iddiası dünya dışı varlıkların ya da “eski astronotların” dünyayı ziyaret etmesi ve ilkel insan kültürünü etkilemesidir. Daniken Mısır piramitler, Stonehenge, ve Paskalya Adası’nın Moai’si ve yapıldıkları zamanın yüksek teknolojik bilgilerini yansıtan insan yapımı eserleri hakkındaki düşüncelerini yazmıştır. Ayrıca, astronotların tasvirine, hava ve uzay araçlarına, dünya dışı varlıklara ve karmaşık teknolojilere dair dünya üzerindeki eski sanat eserlerini açıklamıştır. Daniken dinlerin temelini uzaylı ırkıyla ilişkinin tepkimesi olarak açıklamış ve eski ahit İncil’in bölümlerine yorumlarını önermiştir

Eleştiriler

1966’da, Daniken ilk kitabını yazıyorken, bilim insanları Carl Sagan ve Iosif Samuilovich Shklovskii, başyazar Ronald Story’nin “The Space-gods Revealed” kitabında tahminde bulunduğu gibi Däniken’in fikirlerinin kaynağı olduğu düşünülen “Intelligent Life in the Universe” adlı kitaplarının bir bölümünde paleocontact ve dünya dışı varlıkların ziyaretiyle ilgili iddialardan bahsetmiştir. Bu kitaptaki birçok fikir Däniken’in kitaplarında farklı şekillerde görülmektedir.

Däniken’in çalışmalarından önce, diğer yazarlar dünya dışı varlıklarla ilişkiler hakkındaki iddialarını sunmuşlardır[kaynak belirtilmeli]. Däniken, aynı ya da benzer kanıtları kullanarak aynı iddialarda bulunmasına rağmen, bu yazarları hesaba katmak konusunda başarısız olmuştur. Däniken’in Tanrıların Arabaları adlı kitabının ilk baskısında Robert Charooux’un “One Hundred Thousand Years of Man's Unknown History” adlı kitabındakilere çok benzer iddialar içerse de, alıntı yapmakta başarısız olmuş ve yayımcı Econ-Verlag daha sonraki baskılarda belge hırsızlığı davalarından kaçınmak için Charroux’u kaynakçaya eklemiştir.


Hatalar ve ihmaller

« von Däniken'in, atalarımızın aslında aptal olduklarını savunan bu baştan savma yazısının bu denli popüler oluşuna getirilebilecek en mantıklı açıklama, zamane insanlarının saf ve çaresiz olmalarıdır. Umuyorum, "Tanrıların Arabaları" gibi kitapların lise ve üniversitelerdeki mantık derslerindeki giderek artan popülaritesi, baştan savma yazılara uygulamalı bir örnek olur. Son zamanlarda von Däniken’in çalışmalarında olduğu gibi mantık hatalarıyla dolu ve gerçekçilikten uzak bir kitaba daha rastlamadım. »

(Carl Sagan)

Tanrıların Arabalarında, Däniken Delhi’de paslanmaz demir sütunlar olduğunu, bu sütunların dünya dışı varlıkların etkisinin kanıtı olduğunu yazmıştır. Daha sonraları Playboy röportajında, sütunun paslanma belirtileri gösterdiğini ve bunun sütunun yapı biçiminin anlaşılmasını sağladığını söylediğinde, Däniken bu kitabı yazarken başka sonuçlara ulaşmasını sağlayana araştırmalar öğrendiğini söylemiş ve sütunların artık gizemli olmadığını belirtmiştir[kaynak belirtilmeli].

Tohum ve Evren kitabında, Daniken eski uzay ziyaretçilerinin kanıtı olduğunu düşündüğü; altın, değişik heykeller ve metal tabletlerin olduğu bir mağaranın yapay tünellerinde gezindiğini yazmıştır. Onu bu tünelleri gösteren adam, Juan Moricz, Der Spiegel dergisine Daniken’in tanımlarının çok uzun bir konuşma sürecinde oluştuğunu ve kitapta yer alan fotoğraflar üzerinde oynandığını söylemiştir. Daniken Playboy’a kütüphaneyi ve diğer yerleri gördüğünü söylese de, kitabını ilginç kılmak için birkaç olayı uydurmuştur. 1978’in sonlarında, kitapta bulunan mağaraya hiç inmediğini, sadece yan girişinde bulunduğunu ve mağaraya iniş olayının tamamını uydurduğunu söylemiştir. Bir jeolog o alanı incelemiş ve mağara yapısına benzer hiçbir şeye rastlamamıştır. Daniken ayrıca Vatikan’dan arkeolojik çalışmalar yapması için özel izne sahip yerel rahip Crespi Baba tarafından tutulan altın nesneler koleksiyonundan bahsetmiştir. Fakat bir arkeoloğun Der Spiegel’e dediğine göre[6], orada birtakım altın parçaları olmasına rağmen, birçoğu turistler için yapılmış imitasyonlardır ve Crespi pirinci altından ayırmada zorluk yaşamaktadır.

Dr. Samuel Rosenberg’in dediğine göre, Däniken’a atfedilen Book of Dyzan kitabı Madame Blavatsky tarafından büyük bir yalanla birleştirilmiş bir uydurma üründür[kaynak belirtilmeli]. Ayrıca Däniken’in bir kitabında alıntı yaptığı “Tulli Papyrus” adlı eser Book of Ezekiel adlı kitaptan kopya edilmiştir, ve Dr. Nolli’ye (Roma’daki Amerikan elçilğindeki bilimsel ataşe Dr. Walter Ramberg aracığılıyla) para teklif edilmiş, sonra Vatikan Müzesi’nin Mısır bölümünün şu anki müdürü, Tulli’nin alındığından ve papirüslerin sahte olduğundan şüphelenmiştir. NYT’dan Richard R. Lingerman’a göre, Daniken bu referansları kendisine gerçek belgeler diye gösterilen UFO kitaplarından elde etmiştir[kaynak belirtilmeli]. Daniken, 1968’deki kitabı Tanrıların Arabaları ile “Nazca Çizgileri”ni halka tanıtıp önemini artırmış ve öyle çok turist akın etmiştir ki araştırmacı Maria Reiche zamanının ve parasının çoğunu bunları korumaya harcamıştır. Däniken çizgilerin dünya dışı varlıkların talimatlarına göre yapıldığını ve onları uzay araçlarını indirdikleri pist olarak kullandıklarını söylemiştir. 1998’deki kitabı “Arrival of the Gods” da, dünya dışı varlıkların tasvirlerinin resimlerini eklemiştir. Arkeologlar onların kolomb öncesi uygarlıklar tarafından kültürel amaçlarla yapıldığından eminler[kaynak belirtilmeli] ve bu tür spekülasyonları çürütmekten rahatsızlık duymamaktadırlar. Silverman ve Proulx arkeologların sessizliğinin bu uzmanlık alanına ve Peru halkına zarar verdiğini söylemektedir[kaynak belirtilmeli]. Bu fikir Däniken tarafından üretilmemiştir: bu çizgileri havadan gören insanların şaka yapmalarıyla başlamış ve başka insanlar tarafından çok önceleri yayımlanmıştır. Tanrıların Arabalarında yer alan, Däniken tarafından modern havalanlarına benzetilen, kırpılmış bir fotoğrafta aslında yalnızca kuş figürlerinden birinin diz eklemi vardır ve boyut olarak küçüktür. Daniken, bunun ilk basımdaki bir hata olduğunu, bu iddiayı yazan ilk insan olmadığını söylemiş, ama hata sonraki basımlarda düzeltilmemiştir.

Däniken Tanrıların Arabaları’nı Piri Reis’in haritasının bir versiyonu olarak yazmıştır, bu haritada hala buza gömülü bazı Antarktika dağları tasvir edilmiştir ve bu yalnızca modern ekipmanlarla haritalandırılabilir. Onun teorileri Charles Hapgood tarafından yazılan “Maps of the Ancient Sea Kings” kitabından gelmektedir. Chariots’ın Some Trust kısmındaki A. D. Crown, bunun nasıl yanlış olduğunu açıklamaktadır. Daniken’in kitabındaki harita sadece ekvatorun 5 derece güneyine uzanmakta, Cape Sao Roque’de sonlanmaktadır ki bu Antarktika’ya kadar uzanmadığı anlamına gelir. Däniken ayrıca eğer El Cario üzerinde uçan bir uzay mekiği tarafından bakılırsa, haritanın bazı bozukluklar gösterebileceğini, ama aslında güneye havadan bakıldığında bozukluklar yaratacak kadar yanaşmadıklarını söylemektedir. Daniken ayrıca bir efsane iddiasında bulunmuş, Tanrının haritayı rahibe verdiğini, bu nedenle Tanrının dünya dışı varlık olduğunu söylemiştir. Ancak Piri Reis haritasını eski haritaları kullanarak çizdiğini söylemiş ve haritanın o zamanın kartografik bilgilerini içerdiğini dile getirmiştir. Ayrıca, harita Däniken’in iddia ettiği gibi tam anlamıyla doğru değildir, birçok hata ve eksikler içermektedir, bu gerçek Daniken tarafından 1998 yılındaki “Odyssey of the Gods” kitabında haritayı tekrar gözden geçirdiğinde düzeltilmemiştir. Diğer yazarlar aynı iddiayı çoktan yayımlamış, bu gerçek Däniken tarafından 1974'teki Playboy dergisiyle olan röprtajına kadar fark edilmemiştir.

Nova belgeseli “The Case of the Ancient Astronauts” göstermiştir ki Däniken’in Keops Piramitleri hakkındaki iddiaları tamamıyla yanlıştır. Yapının tekniği iyi anlaşılmış, bilim insanları hangi araçların kullanıldığını bilmektedirler, taş ocaklarındaki bu araçların izleri hala görülebilmektedir ve müzelerde korunan bir sürü araç bulunmaktadır. Däniken gerekli blokların kesilebilmesinin ve bina alanına taşınmasının Büyük Piramitlerin sadece 20 yılda yapıldığı bir zamanda çok vakit alacağını iddia etmiş, fakat Nova bir taş sütununu kırmanın ne kadar kolay ve hızlı olduğunu ve taşımada tekerleklerin kullanıldığını göstermiştir. Ayrıca Mısırlıların aniden, durduk yere piramitleri inşa etmeye başladığını iddia etmiştir, ancak Mısırlı mimarların basit mastabalardan sonraki piramitlere geçişteki kullandıkları kusursuz teknikler sayesinde birkaç piramitte gelişim görülmüştür. Däniken piramitlerin yüksekliği 1 milyonla çarpımının Güneşe olan uzaklığa eşit olduğunu, ancak sayıların çok kısa kaldığını belirtmiştir. Ve Mısırlıların, sadece uzaylıların onlara sağlayabileceği gelişmiş teknolojiyi kullanmaksızın, köşeleri gerçek kuzeye kusursuz olarak sıralayamayacaklarını iddia etmiştir, ancak Mısırlılar yıldızları gözlemleyerek Kuzey yönünü kolayca bulabilecek bir metot bilmekteydiler, ve bunu düzgün kenar yapımında kullanmak sıradandır.

Däniken “Sarcophagus of Palenque” de roketle çalışan bir uzay gemisinde oturan, uzay kıyafeti giymiş bir astronotun tasvirlendiğini iddia etmiştir. Ancak, arkeologlar bu figürde herhangi özel bir detay görmemiş, yalnızca geleneksel Mayalı saçına ve mücevherlerine sahip, diğer Mayalı çizimlerde görüleceği gibi Mayalı sembolleriyle çevrelenmiş ölü bir Mayalı kral olduğunu söylemiştir. Sağ eli hiçbir roket kontrolüne sahip değildir, ancak geleneksel Mayalı mimiği yapmakta, ayrıca kapağın diğer tarafındaki figürler de aynısını yapmakta, ellerinde hiçbir şey tutmamaktadır. Roketin şekli yerde kafaları birleşen iki iblise benzemekte, roketin alevleri de iblisin sakalı olarak gösterilmektedir. Bu şeklin altındaki roket motoru da yeraltı dünyasının sembolü bir canavarın yüzüdür.

Däniken Peru’daki teleskop kullanan oymacı erkekler, detaylı dünya haritaları, gelişmiş medikal operasyonlar gibi, aslında eski Peruluların bilgisinin çok dışındaki özelliklere sahip eski taşların fotoğraflarını öne sürmüştür. Ancak PBS televizyon dizisi Nova, taşların modern olduğunu ve onları yapan çömlekçiler tarafından yerleştirildiklerini bulmuştur. Bu çömlekçi her gün taşlar yapmakta ve turistlere satmaktadır. Daniken çömlekçiyi ziyaret etmiş ve taşları kendi incelemiştir, ancak bu olaydan kitabında bahsetmemiştir. Çömlekçi taşları kendinin yaptığını söylediğinde ona inanmadığını belirtmiştir. Müzenin sahibi, yerli cerrah Doktor Cabrera ile konuştuğunu, ve Cabrera’nın çömlekçinin dediklerinin yalan olduğunu ve taşların eski olduğunu söylediğini iddia etmiştir. Ancak çömlekçi Cabrera’nın kendisine müze için taş yapmasından ötürü teşekkür ettiğine dair kanıtı vardır. Daniken müzedeki taşların, çömlekçinin yaptığı taşlardan çok farklı olduğunu söylemiş, ancak Nova muhabirleri bir taşın yapımını gözlemlemiş ve taşın müzedekilerle çok benzer olduğunu onaylamıştır.

John Flenley ve Paul Bahn, Däniken’in Easter Adası heykellerinin yorumlamalarını desteklemesine rağmen “atalarımızın gerçek başarılarını görmezden gel ve en yüksek düzey ırkçılığı oluştur: onlar insanların bütün zekalarını ve yeteneklerini küçümsemektedir.” Kenneth Feder, Däniken’i Avrupa etnomerkezciliği ile suçlamıştır.

Ronald Story 1976 yılında, Däniken’in “Tanrıların Arabaları” kitabındaki iddialara cevaben The Space Gods Revealed: A Close Look At The Theories of Erich Von Däniken adlı kitabı yayımlamıştır. Bu kitap “tutarlı ve Von Däniken’in teorilerini çürütmeye daha çok ihtiyacı olan” bir eser diye tekrar gözden geçirilmiştir. Arkeolog Clifford Wilson, Däniken’in iddialarını çürütmek için iki benzer kitap yazmıştır: 1972’de Crash Go the Chariots ve 1975’te The Chariots Still Crash

“Skeptic Magazine” dergisine 2004’te yazılan bir makalede Däniken’in “The Morning of the Magicians” adlı kitaptan çok fazla kavram aldığını, bu kitabın da Cthulhu Mitlerinden oldukça etkilenmiş bir kitap olduğunu ve eski astronot teorisinin H. P. Lovecraft’ın 1926’da yazdığı kısa hikâyeleri “The Call of Cthulhu” ve 1931’de yazdığı “At the Mountains of Madness” adlı kitaptan ortaya çıktığı söylenmiştir. 2001’deki bir belgeye dayanarak konuşulduğunda, Däniken arşivindeki hiçbir öge uzaylı kökenli olmadığı için bu bilimsel topluluğu tamamıyla kanıtlayamamasına rağmen, “bugünün bilimi”nin “zaman gerçek olmadığından” böyle bir kanıtı kabul etmeyeceğini hissetmiştir. O, bunun insanları “ yeni muhteşem dünyaya” hazırlamanın ilk gerekli adımı olduğunu iddia etmiştir. Ayrıca kendisinin otel müdürlüğünden “eski dünya uzmanlığı”na atladığını da eklemiştir.

Popülerliği

Däniken’e göre, bu serinin daha sonraki kitapları 32 dile çevrilmiş ve 63 milyondan fazla kopya satmıştır.

İsviçre, Interlaken şehrinde Jungfraupark, Gizem parkı olarak 2003'te açılmıştır. Däniken tarafından dizayn edilen bu park, dünyanın birçok farklı gizeminin ele alındığı bir park olmuştur.

Ridley Scott, Prometheus adlı filminin Däniken’in ilk insan ırkı ile ilgili iddialarıyla alakalı olduğunu söylemiştir.

Roland Emmerich’in Stargate filminin iki DVD’si gözden geçirildiğinde, Dean Devlin’in “Is There a Stargate?” sahnesine “yazar Erich von Daniken Dünyayı uzaylıların ziyaret ettiğine dair kanıtlar bulduğunu söylemiştir.” diyerek atıfta bulunmuştur.

Däniken, her bölüme uygun şekilde kendi teorileri hakkında konuştuğu H2 ve History Channel şovu Ancient Aliens’da zaman zaman sunuculuk yapmaktadır.

Däniken, İsviçre Yazarlar Derneği’nin, Alman Yazarlar Derneği’nin ve Uluslararası Pen Kulübünün üyesidir. Boliviana Üniversitesi tarafından fahri doktora ile ödüllendirilmiş, Peru’daki Ica ve Nazca şehirlerinden Huesped Illustre ödülü almıştır. Brezilyada, altın ve platin Lourenco Filho ödülü almış ve Almanya’da “Order of Cordon Bleu du Saint Esprit” ödülünü kazanmıştır (Alman astronot Ulf Merbold ile birlikte). 2004’te, “Explorers Festival” ödülünü elde etmiştir.

Kitapları

Tanrıların Arabaları, Tanrı Bir Astronot Muydu? (Artemis Yayınları 2012, İstanbul)

Sfenks'in Gözleri, Nil'in kıyısındaki eski ülkeye yöneltilmiş yeni sorular (İnkılap Kitabevi, 1990 İstanbul)

Return to the Stars (Souvenir Press Ltd, 1970) ISBN 0-285-50298-0

Gods from Outer Space (Bantam,1972; reprint of Return to the Stars)

The Gold of the Gods (Souvenir Press Ltd, 1973) ISBN 0-285-62087-8

Miracles of the Gods: A Hard Look at the Supernatural (Souvenir Press Ltd, 1975) ISBN 0-285-62174-2

In Search of Ancient Gods: My Pictorial Evidence for the Impossible (Corgi books, 1976) ISBN 0-552-10073-0

According to the Evidence (Souvenir Press, 1977) ISBN 0-285-62301-X

Signs of the Gods (Corgi books, 1980) ISBN 0-552-11716-1

The Stones of Kiribati: Pathways to the Gods (Corgi books, 1982) ISBN 0-552-12183-5

The Gods and their Grand Design: The Eighth Wonder of the World (Souvenir Press, 1984) ISBN 0-285-62630-2

The Return of the Gods: Evidence of Extraterrestrial Visitations (Element, 1998) ISBN 1-86204-253-5

Arrival of the Gods: Revealing the Alien Landing Sites of Nazca (Element, 1998) ISBN 1-86204-353-1

The Gods Were Astronauts: Evidence of the True Identities of the Old "Gods" (Vega books, 2001) ISBN 1-84333-625-1

Odyssey of the Gods: An Alien History of Ancient Greece (Vega books, 2002) ISBN 978-1-84333-558-0

History Is Wrong (New Page books, 2009) ISBN 978-1-60163-086-5

Twilight of the Gods: The Mayan Calendar and the Return of the Extraterrestrials (New Page books, 2010) ISBN 978-1-60163-141-1

Remnants of the Gods: A Visual Tour of Alien Influence in Egypt, Spain, France, Turkey, and Italy (New Page Books, 2013) ISBN 1601632835

Almanca

Strategie der Götter: Das Achte Weltwunder (1982) 3-430-11979-0

Der Tag an dem die Götter kamen (1984) ISBN 3-442-08478-4

Habe ich mich geirrt? (1985) ISBN 3-570-03059-8

Wir alle sind Kinder der Götter (1987) C. Bertelsmann, ISBN 3-570-03060-1

Die Augen der Sphinx (1989) C. Bertelsmann, ISBN 3-570-04390-8

Die Spuren der Ausserirdischen (1990) (Bildband) ISBN 3-570-09419-7

Die Steinzeit war ganz anders (1991) ISBN 3-570-03618-9

Ausserirdische in Ägypten (1991)

Erinnerungen an die Zukunft (1992) (Reissue with new foreword)

Der Götter-Schock (1992) ISBN 3-570-04500-5

Raumfahrt im Altertum (1993) ISBN 3-570-12023-6

Auf den Spuren der Allmächtigen (1993) C. Bertelsmann, ISBN 3-570-01726-5

Botschaften und Zeichen aus dem Universum (1994) C. Bertelsmann, ISBN 3-442-12688-6

Im Name von Zeus (2001) C. Bertelsmann, ISBN 86-331-2372-X

Götterdämmerung (2009) KOPP Verlag 978-3942016049

Grüße aus der Steinzeit: Wer nicht glauben will, soll sehen!, 2010

Was ist falsch im Maya-Land?: Versteckte Technologien in Tempeln und Skulpturen, 2011

30 Eylül 2021

F. Scott Fitzgerald

Francis Scott Key Fitzgerald (D: 24 Eylül 1896; St. Paul, Minnesota – Ö: 21 Aralık 1940, Hollywood) İrlanda asıllı Amerikalı romancı, deneme yazarı, senarist ve kısa öykü yazarı. Kendisinin popüler hale getirdiği Caz ​​Çağı'nın ihtişamını ve aşırılığını anlatan romanlarıyla tanındı.

Hayatı boyunca dört roman, dört kısa öykü derlemesi ve çeşitli dergilerde yayımlanan 164 kısa öykü yazdı. 1920'lerde ilk romanı ile sağladığı popülerite ve geçici bir servet elde etmesine rağmen, Fitzgerald asıl ününü ölümünden sonra kazandı.

Yirminci yüzyılın en büyük Amerikan yazarlarından biri olarak kabul edilir ve 1890'larda doğup, I. Dünya Savaşı sırasında yetişen neslini "Kayıp Kuşak" olarak tanımlar.

Yaşamı

Fitzgerald, Minnesota'da üst orta sınıf bir ailede doğdu, Çocukluğunun ilk yıllarını New York ve Batı Virginia’da geçirdi. Ailesinin Katolik olması nedeniyle bir süre Katolik okullarına devam etti.Princeton Üniversitesi'nde öğrenimine devam etti. Burada geleceğin yazarları ve edebiyat eleştirmenleriyle arkadaşlık kurdu. Yazıları Triangle, Nassau Lit ve Princeton Tiger gibi dergilerde yayımlandı. Ancak kötü giden bir ilişki ve dersler yerine zamanını yazmaya ayırdığı için okulu bıraktı. 1917'de henüz I. Dünya Savaşı sürerken orduya katıldı.

İlk roman taslağı Romantik Egoist, yayıncının kitapta gördüğü eksiklikler ve savaş döneminin yarattığı maddi sıkıntılar sebebiyle basılamadı.

Evliliği ve ilk romanı

Askeri eğitimler için Alabama'da bulunduğu sırada, Alabama’da Zelda Sayre ile tanışması ve ona âşık olması, Fitzgerald’ın hayatında önemli bir dönüm noktası oldu. Zelda’yı evlenmeye ikna etti; ancak nişandan kısa bir süre sonra Zelda bu evlilikten vazgeçti. Zelda'nın Yargıç olan babası, Fitzgerald’ın gelirinin, ikisini geçindirmeye yetmeyeceğini düşünüyordu ve bu da ayrılmalarına sebep oldu.

Zelda, mali durumu nedeniyle başlangıçta onu reddetmesine rağmen ilişkileri düzenli şekilde devam etti. Genç kadın, Fitzgerald'ı yazmaya yönlendirdi. Savaş sona erdiğinde New York'a dönen Fitzgerald, bir süre bir reklam ajansında yazar olarak çalıştı ve içine düştüğü bunalımlı dönemden çalışmakta olduğu ajanstan ayrılıp ilk taslağının ismi Romantik Egoist, olan romanına yoğunlaştı. Romanın eksik yanlarını düzeltti ve dönemin en önemli editörlerinden biri olan Max Perkins'e romanını kabul ettirmeyi başardı. Okurlar tarafından yoğun bir ilgiyle karşılanan Cennetin Bu Yakası (This Side of Paradise) Fitzgerald’ın edebiyat kariyeri için muhteşem bir başlangıç oldu. 1920 yılında yayımlanan kitabın ardından kazandığı ticari başarı ile Zelda ve Sayre ailesi fikir değiştridi ve hemen evlendiler. 1921’de çiftin ilk ve tek çocukları dünyaya geldi.

1920’lerde sık sık Paris’e gidip gelen Fitzgerald, kendilerine "Kayıp Kuşak" denilen modernist yazarlarından ve sanatçılarından ve gördüklerinden çok etkilendi. Burada yaşayan Amerikalı edebiyatçılarla arkadaş oldu. Bu arkadaşlarının en önemlilerinden biri, Amerikan edebiyatının önde gelen yazarlarından Ernest Hemingway’di. Ne var ki Hemingway, Zelda’yla hiç iyi anlaşamıyordu; çünkü ona göre Zelda, kocasının çok içmesine ve yazamamasına sebep oluyordu.

Diğer romanları

Genç çift tamamen eğlence odaklı bir hayat sürüyor, bu da maddi açıdan zorluk yaşamalarına yol açıyordu. Sürekli değişken bir ruh hali sergileyen ve eşi ile çok sert kavga eden Zelda’ya en sonunda şizofreni tanısı konması üzerine, yaşadıkları zorluklar biraz daha arttı. İkinci romanı Güzel ve Lanelti (Beautiful and Damned, 1922), onu New York Şehri seçkinlerine itti. Bu süre zarfında yaşam tarzını korumak için dergiler için pek çok hikaye yazdı. Fitzgerald'ın bu dönemlerde kaleme aldığı ve otobiyografik nitelikler taşıyan, şöhret ve Zelda ile olan ilişkisinden ilham aldığı Muhteşem Gatsby (The Great Gatsby, 1925) ve Buruktur Gece (Tender Is The Night, 1934) ne okurlar ne de eleştirmenler tarafından beğenildi.

Ölümü

Tüm bunların etkisiyle Fitzgerald zor günler geçirmeye başladı. Sık sık hastaneye yatırılıyordu; sürekli içiyordu ve kendine bakamaz haldeydi. Ekonomik olarak zor günler geçiren Fitzgerald, Hollywood'da senaryo yazıp, başkalarının yazdığı senaryoları düzelterek yaşamını sürdürdü. Rüzgar Gibi Geçti, Madam Cruie, Three Comrades gibi dönemin önemli filmlerinde replik yazarlığı yaptı. Bu dönemi için daha sonra "Hollywood, sıhhi tesisat bakımı için bir heykeltraşı işe almıştı" yorumu yapılacaktı. 1930’lu yılların sonlarında iki kez kalp krizi geçiren Fitzgerald, 1940’ta, 44 yaşındayken yine kalp krizi sebebiyle yaşama veda etti. Zelda ise 1948’de, kaldığı akıl hastanesinde çıkan bir yangında yaşamını yitirdi.

Ölümünden sonrası

Fitzgerald'ın beşinci ve bitmemiş romanı Son Düş (The Last Tycoon, 1941) Edmund Wilson tarafından tamamlandı ve Fitzgerald'ın ölümünden sonra yayınlandı.

Fitzgerald öldüğünde, okurları tarafından çoktan unutulmuş durumdaydı. Ancak Edmund Wilson'ın son romanını tamamlaması ve kitabın yayımlanması ile Fitzgerald ve daha önce basılan kitapları yeniden ilgi çekmeye başladı. Roman, İkinci Dünya Savaşı sırasında, Amerikan birlikleri için basılan Silahlı Hizmetler Baskılarının bir parçası olarak seçildi ve daha da popülerlik kazandı. Kızıl Haç ile yapılan bir düzenleme sayesinde, bazı Fitzgerald'ın romanları Japon ve Alman savaş esiri kamplarına bile gönderildi. 1945 yılına gelindiğinde, Muhteşem Gatsby'nin 123.000'den fazla kopyası Amerikan askeri birliktler arasında dağıtılmıştı. Savaştan sonra okul müfredatına dahil edilen romanları ve öyküleri, sonraki yıllarda Elia Kazan'dan David Fincher'e pek çok yönetmen tarafından sinemaya uyarlandı.

Başlıca eserleri

Cennetin Bu Yakası (1920)

Otobiyografik özellikler taşıyan Cennetin Bu Yakası, egoist, hassas, toy ve hayalperest üniversite öğrencisi Amory Blaine’in hayatı tanımasının hikâyesini anlatıyordu. I. Dünya Savaşı’nın sebep olduğu huzursuzlukla mücadele eden Amerika’da, Amory hayallerinin peşine düşüyor, büyük yenilgiler alıyor, âşık oluyor, kaybediyor ama hepsinden önemlisi kendini keşfediyordu. Caz Çağı’nın getirdiği değişim ve bu değişimin bireyler üzerindeki yansımasını ustalıkla anlatan etkileyici roman, insanlığın değişime duyduğu ihtiyacın ve korkunun zamansızlığını da ortaya koyuyordu. Kitap basılır basılmaz okuyucu tarafından büyük ilgi gördü ve ilk iki hafta içinde 20.000 kopyadan fazla sattı.

Güzel ve Lanetli (1922)

Güzel ve Lanetli, 1910'ların New York'unda sosyetik ve büyük bir servetinin küstah varisi olan Anthony Patch'in hikâyesini anlatıyor. Gloria Gilbert ile olan karmaşık evliliği; çiftin zenginlik ve statü ile ilgili rahatsız edici deneyimi; Patch'in I.Dünya Savaşı sırasında ordudaki kısa hizmeti ve çiftin alkol ve partilerde yaşadıkları romanın ana aksını oluşturur. Gloria ve Anthony'nin hikâyesi, özellikle her biri diğerinin bencil tavırlarına ters düştüklerinde bir ilişkinin zorluklarıyla süregider. Çiftin birbirlerine olan sevgisi ortadan kalktığında, birbirlerine zarar veren farklılıklarını görmeye başlarlar. Diğer romanlarında olduğu gibi Fitzgerald'ın bu romandaki karakterleri de karmaşık, materyalisttir ve sınıfsal durum, evlilik ve yakınlık açısından önemli sorunlar yaşarlar. Eserin genellikle Fitzgerald'ın eşi Zelda Fitzgerald ile olan ilişkisine ve evliliğine dayandığı düşünülmektedir.

Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi (1921-1922)

F. Scott Fitzgerald tarafından yazılmış bir kısa öyküdür. İlk olarak 27 Mayıs 1922'de Collier's Magazine dergisinde yayınlandı. Daha sonra, Fitzgerald'ın The Curious Case of Benjamin Button ve Other Jazz Age Stories olarak yayımlanan Tales of the Jazz Age adlı kitabına da alındı. Öykü, 1860 Baltimore'da, konuşma yeteneğine sahip ve 70 yaşındaki bir adamın fiziksel görünümüyle doğan Benjamin'in terse dönmüş yaşamına odaklanır. Benjamin zaman geçtikçe gençleşmekte ve zaman geçtikçe yetişkin bir erkek, genç bir adam, yaramaz bir çocuk ve küçük bir bebeğe dönüşür.

Muhteşem Gatsby (1925)

Diğer romanları gibi otobiyografik özellikler taşıyan Muhteşem Gatsby, 1922 yazında zengin Long Island'daki hayali West Egg kasabasında, gizemli genç milyoner Jay Gatsby ile saplantılı şekilde âşık olduğu Daisy Buchanan arasında geçen olayları, bir başka roman karakterinin gözünden (Nick Carraway) anlatır. Fitzgerald, kendi ifadesi ile "yeni ve olağandışı, aynı zamanda hem basit hem de karışık motifler taşıyan bir eser ortaya koymak istiyordu". Uzun süren yazma serüveni ardından Nisan 1925'te ilk defa yayınlandığında kitap,değişik tepkiler aldı ve çok az satıldı. İlk yılın sonunda yalnızca 20.000 kopya satılmıştı. Fitzgerald başarısız olduğu hissine kapıldı ve çalışmasının unutulacağını düşündü. II.Dünya Savaşı sırasında kitabın yeniden keşfedilişini, Amerikalı lise müfredatına girişini ve takip eden on yıllar boyunca dizi ve film olarak yeniden uyarlanışını göremeden öldü.

Buruktur Gece (Tender is the Night, 1934)

F. Scott Fitzgerald'ın 1934’te yayımlanan ve tamamlayabildiği son romanı olan Buruktur Gece, tüm hayatını bir kadına adayan bir erkeğin, adım adım tükenişini anlatıyor. Herkesin imrendiği, görür görmez âşık olduğu Dick ve Nicole Diver çiftinin ilişkisi, kimsenin tahmin edemeyeceği kadar çetrefillidir. Nicole'ü bir anlamda Dick var etmiştir ve şimdi, aklıselimle delilik arasında gidip gelen süreçte, kendi benliğini kaybetmektedir. I. Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda, Fransa'nın güneyinde geçen Buruktur Gece, Scott ve Zelda Fitzgerald çiftinin evliliklerinin yankılarını taşıyan, diğer tüm romanları gibi otobiyografik bir eser.

Son Patron (The Last Tycoon, 1941)

Roman 1930'ların Hollywood'unu anlatmaktadır. F. Scott Fitzgerald'ın çok yakından tanıdığı sinema dünyasının acımasız iç yüzünün ortaya serildiği romanın baş karakteri Monroe Stahr, gerçek hayatta MGM Film Stüdyosunun ünlü genç yapımcısı olan Irving Thalberg'den alınmıştır. Ortam, yazarın bizzat tanıdığı, acımasız stüdyo patronları, yitik senaryo yazarları, yıldızcıkları ile ’30’lar Hollywood’u. Fitzgerald, en ünlü romanı Muhteşem Gatsby’de olduğu gibi burada da iktidar ve hayal kurma, yanılsama ve aşk, para ve masumiyet karşıtlıklarının bir insan hayatında yan yana durup duramayacaklarını soruyor.

13 Şubat 2021

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (Rusça: Фёдор Миха́йлович Достое́вский,  (d. 11 Kasım 1821, (Jülyen: 30 Ekim), Moskova - ö. 9 Şubat 1881, Jülyen: 28 Ocak, Sankt-Peterburg), Rus roman yazarı.

Çocukluğu sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçiren Dostoyevski, annesinin ölümünden sonra Petersburg'daki Mühendis Okulu'na girdi. Babasının ölüm haberini burada aldı. Okulu başarıyla bitirdikten sonra istihkâm bölüğüne girdi. Bir yıl sonra istifa ederek buradan ayrıldı. Ordudan ayrıldıktan sonra edebiyata yönelen Dostoyevski'nin ilk kitabı İnsancıklar, 1846 yılında yayımlandı. Bu eserinin ardından yazdığı kitaplarla beklediği başarıya ulaşamayan Dostoyevski'nin umudu kırıldı ve politikayla ilgilenmeye başladı.

1849 yılında devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiası ile tutuklandı. On ay hapishanede kalan Dostoyevski, kurşuna dizilmek üzereyken diğer sekiz tutuklu arkadaşı ile affedildi. Cezası dört yıl kürek, dört yıl da adî hapse dönüştürüldü. Cezasını çekmesi için Sibirya'da bulunan Omsk Cezaevi'ne gönderildi. Burada geçirdiği dört yılın ardından er rütbesi ile hizmete verildi. Subaylığa kadar yükseldi. 1857 yılında Mariya Dmitriyevna İsayeva ile evlendi. Beş yıl boyunca görev yapan Dostoyevski, 1859 yılında özgür bırakıldı ve Petersburg'a yerleşti.

Petersburg'a döndükten sonra Ezilenler (1861) ve Ölüler Evinden Anılar (1862) adlı eserleri yazdı. Kardeşiyle birlikte iki dergi çıkardı. 1862'de arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar bağımlılığı yüzünden maddi açıdan darlığa düştü. Bu dönemde Yeraltından Notlar (1864), Suç ve Ceza (1866), Kumarbaz (1866), Budala (1868), Ebedi Koca (1870) ve Ecinniler (1872) gibi eserleri yazdı. Eşinin ölümünden sonra sekreteriyle evlendi. Yeniden borçlandı ve kumarhanelerde gezmeye başladı. Kızının ölümünün ardından büyük bir sarsıntı geçirdi. Delikanlı (1875), Bir Yazarın Günlüğü (1876) ve Karamazov Kardeşler (1879) adlı eserlerinde yazarlık hayatı boyunca konu edindiği temaları yeniden ele aldı. Karamazov Kardeşler adlı yapıtını üç yılda bitiren Dostoyevski, bir ciğer kanamasıyla yatağa düştü ve 28 Ocak 1881 tarihinde öldü. Dostoyevski için 31 Ocak 1881 tarihinde yapılan cenaze töreninde yaklaşık otuz bin kişi tabutunun arkasından yürüdü. Dünya edebiyatını en çok etkileyen ve en çok okunan yazarlardan biri olan Dostoyevski'nin eserleri birçok 20. yüzyıl düşünürünün fikirlerini derinden etkiledi.

Dostoyevski, Mihail ve Mariya Dostoyevski'nin oğlu olarak 11 Kasım 1821 tarihinde Moskova'da doğdu. Altı çocuklu ailenin ikinci çocuğuydu.. Babası Mihail, askeri cerrahlıktan emekli olduktan sonra Mariinskiy Hastanesi'nde yoksullara hizmet etmeye başladı. Hastane, Moskova'nın en kötü yerlerinden birinde bulunuyordu. Dostoyevski de bu hastane de doğdu. Mihail, alkole bağımlıydı ve evini sıkı disiplin ile yönetiyordu. Çok kolay sinirlenebiliyordu. Dostoyevski'nin annesi Mariya ise bir tüccar kızıydı.

Dostoyevski, çocukluğunu çoğu zaman sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçirdi. Babasının çalıştığı hastaneden bulunan hastalar ile vakit geçirmeyi ve onların hikâyelerini dinlemeyi çok seven Dostoyevski, ilköğrenimini Moskova'da yaptı. Annesi tüberküloz hastalığı yüzünden öldüğü zaman, sert disipliniyle tanınan Petersburg Mühendis Okulu'na gönderildi. Arkadaşlarının, sinirli ve aşırı duyarlı bir yapıya sahip olduğu için "Ateş Fedya" lakabını verdikleri Dostoyevski, Petersburg'da zamanını kitap okuyarak, düşüncelere dalarak ya da kardeşi Mihail ile söyleşerek geçirdi. Babasının 1839'daki ani ölümünü burada öğrendi.


Eşinin ölümünden sonra kendisini içkiye daha çok veren babası Mihail bu olayın ardından sahibi olduğu toprağa çekilmişti. Mihail'in ölümünün sebebi tam olarak bilinmiyor. İddialardan biri, eşinin ölümünden sonra toprağına çekilen Mihail'in buradaki köylülere çok kötü davrandığı ve onun kötülüklerine katlanamayan köy halkının en sonunda onu öldürdüğüdür. Bir başka iddia da Mihail'in tamamen doğal sebeplerden öldüğüdür. Babasının ölümünü Petersburg'da haber alan Dostoyevski, onun ölümünü istediği düşüncesi yüzünden depresyona girdi. Sara nöbetlerinin ilkini hayatının bu evresinde geçirmeye başladı. Petersburg Mühendis Okulu'ndaki öğrenimini başarıyla bitirerek, asteğmen rütbesiyle Petersburg'daki İstihkâm Müdürlüğü'nde göreve verildi. Ancak bu görevi bir yıl sürdürebildi. Askerlikten nefret eden Dostoyevski görevinden istifa ederek yazarlığa başladı.

İlk yazarlık dönemi

Ordudan ayrıldıktan sonra kurgusal roman yazmaya başladı. Dostoyevski'nin ilk kitabı olan İnsancıklar (Bednye Lyudi) ilk olarak 1846 yılında yayımlandı. Dostoyevski, toplumunu acımasız kurallarında yaşlı bir adamın öksüz bir kıza duyduğu sevdayı iç dünyasındaki derin çatışmalarla işledi. Halkın sıcak ilgisiyle karşılanan bu kitap, eleştirmenlerden de övgüler aldı. Ünlü eleştirmen Belinski, romanı okuduktan sonra Dostoyevski'ye gelecekte büyük bir yazar olacağına dair övgü dolu sözler söyledi. Şair Nikolay Neksarov, Dostoyevski hakkında "Yeni bir Gogol doğdu" diye konuştu. Yazarlıkta ün sağladıktan sonra 1846 yılında Gogol esintileri bulunan kitabı Öteki (Dvoynik) yayımlandı. Yazar bu romanda, kendini ortadan kaldırmaya çalışan benzeriyle sürekli çatışma halinde bulunan bir memurun hikâyesini anlattı. Bu romanda ele aldığı çift kişilik temasını daha sonra bazı romanlarında kullansa da roman, Belinsky dahil hiçbir eleştirmence beğenilmedi. Eleştirmenler romanı sıkıcı buldu ve alay etti.

1847 yılında ise Ev Sahibesi (Hozyayka) isimli romanı yayımlandı. Dostoyevski bu eseri ile de beklediği övgülerin aksine olumsuz eleştiriler aldı. Dostoyevski, ruhsal çöküntüye düştü ve üzüntüden hasta oldu. Ancak yazarlığı bırakmayan Dostoyevski, 1848 senesinde Beyaz Geceler (Belıye Noçi) ve Bir Yufka Yürekli (Slaboye Serdtse) adlı kitapları yayımlattı. Bir Yufka Yürekli, yazara itibarını yeniden kazandırsa da beklediği başarıyı elde edemeyen Dostoyevski'nin umudunu kırdı. Yazarlıkta umudunu kırılan Dostoyevski, politikayla ilgilenmeye başladı ve genç liberallerin (Tetrashevski) grubuna girdi.

Sibirya'ya sürgün

Dostoyevski, 23 Nisan 1849 tarihinde devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiasıyla sekiz arkadaşı ve ağabeyi ile birlikte tutuklandı. Ölüm cezasına çarptırılan Dostoyevski, sekiz ay hapishanede yattıktan sonra diğer dokuz komplocu ile idam edilecekleri yere götürüldü. Tam kurşuna dizilmek üzerelerken af kararı çıktı. İdam cezası, dört yıl kürek ve altı yıl adî hapis cezasına dönüştürüldü. Sibirya'daki Omsk Kalesi'ne sürüldü. Suç ve ceza kavramları ile en yoğun şekilde burada tanıştı.Kürek mahkûmu olduğu süre içinde, kolları damgalandı, kafası tıraş edildi ve taş kırdı. Sara nöbetleri yüzünden birçok kere hastaneye kaldırıldı. Burada geçirdiği yıllar İncil'i ve mahkûmlardaki gönül zenginliğini keşfetmesine olanak sağladı.

Sürgünde geçirdiği dört senenin ardından 1854 yılında kürek cezasından kurtularak er rütbesi ile kışla hizmetine verildi. Semipalatinsk'te zorunlu ikamete mahkûm edildi. Burada bulunan Alayın Yedinci Hat Taburunda beş yıl görev yaptı. Subaylığa kadar yükseldi. 1857 yılının Şubat ayında, veremli ve dul Mariya Dmitriyevna İsayeva ile, subay kocasının ölümünden sonra evlendi. Dostoyevski, Isayeva ile ona acıdığı için evlendi.

İkinci yazarlık dönemi

1859'da ordudan terhis edilerek Moskova dışında küçük bir yerde kalmaya zorlanan Dostoyevski, özgürlüğüne kavuştuktan sonra Petersburg'a döndü. Kardeşi Mihail ve arkadaşı N.N. Strahov ile birlikte Vremya (Zaman) ve sonra da Epoha (Dönem) adlı dergileri hazırladı. Bu dergilerde Slavcı düşünceyi savunduğunu belirten yazılar yazdı. Ezilenler (Unijenniye i Oskorblyonniye) ve Ölüler Evinden Anılar (Zapiski iz Mertvogo Doma) ile kendinden söz ettirdi. 1863 yılında arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar borçları yüzünden sıkıntıya düşen ve yayımcılardan yazmadığı romanların avanslarını alarak yaşayan Dostoyevski, Yeraltından Notlar adlı yapıtı 1864 yılında yayımlandı. Romanda bir zihnin derinliklerine indi. Suç ve Ceza (Prestuplenie i Nakazanie) ve Kumarbaz (İgrok) adlı yapıtları 1866 yılında yayımlandı. Dostoyevski, Suç ve Ceza'yı 1868 yılında Semipalatinsk'te bulunduğu zaman Roussky Slovo dergisi için uzun bir hikâye olarak tasarlamıştı. Bunun nedeni, Sibirya'dan ayrılana dek roman yazmama kararı almasıydı. Dostoyevski, kardeşi Mihail'e gönderdiği bir mektupta kitap hakkında

Konusu gerçekten çok güzel. Kahramana gelince, bugüne kadar hiç denenmemiş bir kişi. Ama bugünün Rusyasına bakacak olursak, böyle bir kişi karşımıza sık sık çıkmaktadır. Bu sonuca halkın kafasını yeni fikirleri anlayarak vardım. Öyle hissediyorum ki, yeni fikirler ve görüşlerle döndüğüm zaman, romanımı genişletmekte başarılı olacağım. Kişi aceleye gelmemelidir dostum. Ve insan iyi olanın dışında hiçbir şey yapmamalıdır

diye yazdı.

Dostoyevski, bu eserinde bir Rus aydını olan Raskolnikov'un kendi doğrusu adına işlediği cinayetleri ve vicdanıyla hesaplaşmasını konu edindi. Yazar, küçük bir otel odasında ve kötü bir ekonomik durumla yazdığı Suç ve Ceza'yı 1866 yılında tamamlamıştı. Dostoyevski'nin yazdığı Budala (Idiot) eseri 1866, Ebedi Koca (Veçnıy Muj) 1870, Ecinniler (Besı) 1872 yılında yayımlandı. Bütün bu başyapıtlar birbirinin izledi. Karısı öldükten sonra sekreteri Anna Grigoriyevna Snitkina ile evlendi. Yeniden borçlanan ve kumaranelerde dolaşmaya başlayan Dostoyevski, bir kız çocuk sahibi oldu. Ancak kızı fazla yaşayamadı ve doğduktan kısa süre sonra öldü. Dostoyevski de bu yüzden büyük bir sarsıntı geçirdi. 1875'te Delikanlı (Podrostok), 1876'da Bir Yazarın Günlüğü (Dnevnik Pisatelya) ve 1879'da Karamazov Kardeşler (Bratya Karamazovi) adlı romanları yayımlandı. Hayatı boyunca eserlerinde işlediği temaları yeniden ele aldığı, insan duygularının derinliğine inen eserler yazan Dostoyevski, Karamazov Kardeşler'de Ivan ve Alyosha Karamazov adlı karakterler için filozof Vladimir Sergeyeviç Solovyov'dan ilham aldı. Zosima ve Alyosha'nın öne çıkacağı Bir Büyük Günahkarın Yaşamı adlı eseri tamamlayamadı. 1881 yılının Ocak ayında bir ciğer kanaması geçirerek yatağa düştü ve 28 Ocak 1881 tarihinde öldü. Dostoyevski için 31 Ocak 1881 tarihinde yapılan cenaze töreninde yaklaşık otuz bin kişi tabutunun arkasında yürüdü.

Temalar

Fyodor Dostoyevski, beğeniyle karşılanan ilk romanı İnsancıklar'dan sonra yazdığı Öteki ve Ev Sahibesi ile olumsuz yorumlar aldı ve depresyona girdi. Ancak yazar, kendisini ruhsal çöküntüye götüren düşüncelerden uzaklaşmayı bildi. Dış dünyadan kopan zihninin parçalanışını kendi çözen yazarın eserlerindeki ruhbilimsel açıdan en zengin tema da çift kişilik temasıdır. Kendini ortadan kaldırmaya çalışan benzeriyle sürekli çatışma hali içerisinde bulunan bir memuru anlattığı Öteki adlı yapıtında daha sonra da işleyeceği bir tema olan çift kişilik temasını işlemişti.

Ellili yaşlarında içine bazen bir karamsarlık ve ağırlık çöken Dostoyevski, bu durumu ikinci eşi Anna Grigoriyevna Snitkina’ya "Sanki bir suç işlemişim gibi bir çeşit sebepsiz hüzün ve keder içindeyim" diye açıklamıştı. Ecinniler'de Stavrogin'i bir çocuğa tecavüz ettirmiş olması yüzünden de kendini hep suçlamıştı.

Dostoyevski kendi çocukluğunda, annesine acı çektirmesinden, sürekli sarhoş olmasından ve hizmetkârlara kötü davranmasından dolayı babasından nefret ediyordu. Eserlerinde kullandığı, kaderine boyun eğen ve uysal kadın örneğini kendi evinde; annesinde gördü. Kadının alttan alması, erkeği daha da kızdırmaktan başka bir işe yaramayacağını görmüştü. Çok duyarlı biri olan Dostoyevski, bu yüzden babasına kin besliyordu. Babasının ölümünü haber aldığında, "Babamın ölümünde benim hiçbir suçum yok, ama bu öldürmenin kefaretini ödemeye hazırım, çünkü içimden onu öldürmek geçiyordu" diyerek Karamazov Kardeşler adlı romanında yer alan Dimitri Karamazov'un tepkisinin benzerini gösterdi. Dostoyevski, babasının ölümünü istediğini düşünerek depresyona girdi. Bazı yazarlara göre de ilk sara nöbetlerine de bu düşünce sebep oldu. Sigmund Freud ve birçok psikanalizci, babaya duyulan bu nefrete ve bunu izleyen suçluluk düşüncesine dayanarak Dostoyevski'nin hastalığının sinirsel kökenli olduğunun ortaya çıkardı.

Andre Gide, Ezilenler adlı romanın, aşağılanışın insanı cehennemlik ettiği, alçakgönüllüğünse kutsallaştırdığı fikriyle dolu olduğunu söylemişti. George Steiner ise Charles Dickens vari bir havanın olduğunu söylediği Ezilenler'de bulunan temanın Ebedi Koca'da, Ecinniler'de ve Karamozov Kardeşler'de de yer aldığını söyledi. Nicholas Berdyaev, Dostoyevski'nin bütün yaratıcı gücünü insana ve insanın kaderi temasına adadığını, bunun da onu ölümsüz kılmaya yettiğini belirtti.

Devlet aleyhinde bir komploya katıldığı iddiası ile tutuklandıktan sonra sekiz ay hapishanede kalan Dostoyevski, suç ve ceza kavramlarıyla en yoğun şekilde burada karşılaştı. İdam edilmek üzereyken affedildi. Cezası dört yıl kürek ve altı yıl adî hapse dönüştürüldü. Dört yılın sonunda er rütbesi ile kışlaya verildi ve 1859 yılında terhis edildi. Suç ve Ceza adlı eserini 1858 yılında oluşturmaya başladı. Bu eserinde ahlak kavramını ve siyaseti harmanladı. Dostoyevski, bu romanda sadece Rus halkını değil, tüm insanlığı tehdit eden bir kısır döngüden kurtulmanın gerçekleşebileceğini vurguladı. Yazar, John Stuart Mill'in ekonomik refah için biresel bencilleşmeyi öneren kuramını Semyon Zaharoviç Marmeladov'un ağzından eleştirdi.

Dostoyevski, düşünce ve sanat deneyimini sürekli olarak arttırdı. Tanrı'dan, ateizmden, kötülükten, özgürlükten söz eden roman karakterleri, gerçekte aynı bilincin farklı anları gibidir. Bu karakterler aracılığıyla Dostoyevski, cinleri ruhundan uzaklaştırır. Bakış açısı değişmekle beraber eserleri, gerçeğin hep aynı coşkulu ve acı veren arayışı içerisindedir.



Eserleri

Romanlar

  • (1846) Bednye lyudi (Бедные люди); Türkçe yayım adı: İnsancıklar
  • (1846) Dvojnik (Двойник. Петербургская поэма); Türkçe yayım adları: "İkiz," "Öteki"
  • (1849) Netochka Nezvanova (Неточка Незванова); Türkçe yayım adı: Netochka Nezvanova
  • (1859) Selo Stepanchikovo i ego obitateli (Село Степанчиково и его обитатели); Türkçe yayım adı: Stepançikovo Köyü
  • (1861) Unizhennye i oskorblennye (Униженные и оскорбленные); Türkçe yayım adı: Ezilmiş ve Aşağılanmışlar
  • (1862) Zapiski iz mertvogo doma (Записки из мертвого дома); Türkçe yayım adı: Ölüler Evinden Anılar
  • (1864) Zapiski iz podpolya (Записки из подполья); Türkçe yayım adı: Yeraltından Notlar
  • (1866) Prestuplenie i nakazanie (Преступление и наказание); Türkçe yayım adı: Suç ve Ceza
  • (1867) Igrok (Игрок); Türkçe yayım adı: Kumarbaz
  • (1869) Idiot (Идиот); Türkçe yayım adı: Budala
  • (1872) Besy (Бесы); Türkçe yayım adı: Ecinniler
  • (1875) Podrostok (Подросток); Türkçe yayım adı: Delikanlı
  • (1881) Brat'ya Karamazovy (Братья Карамазовы); Türkçe yayım adı: Karamazov Kardeşler

Kısa Öyküler

  • (1847) Roman v devyati pis'mah (Роман в девяти письмах); Türkçe yayım adı: Dokuz Mektupları Romanı
  • (1847) "Gospodin Prokharchin" (Господин Прохарчин); Türkçe yayım adı: "Mr. Prokharçin"
  • (1847) "Hozyajka" (Хозяйка); Türkçe yayım adı: "Ev Sahibesi"
  • (1848) "Polzunkov" (Ползунков); Türkçe yayım adı: "Polzunkov"
  • (1848) "Slaboe serdze" (Слабое сердце); Türkçe yayım adı: "Bir Yufka Yürekli"
  • (1848) "Chuzhaya zhena i muzh pod krovat'yu" (Чужая жена и муж под кроватью); Türkçe yayım adı: "The Jealous Husband" Kıskanç Koca
  • (1848) "Chestnyj vor" (Честный вор); Türkçe yayım adı: "Namuslu Bir Hırsız"
  • (1848) "Elka i svad'ba" (Елка и свадьба); Türkçe yayım adı: "A Christmas Tree and a Wedding" Bir Noel Ağacı Ve Düğün
  • (1848) Belye nochi (Белые ночи); Türkçe yayım adı: Beyaz Geceler
  • (1857) "Malen'kij geroj" (Маленький герой); Türkçe yayım adı: "Küçük Kahraman"
  • (1859) "Dyadyushkin son" (Дядюшкин сон); Türkçe yayım adı: "Amcanın Rüyası"
  • (1862) "Skvernyj anekdot" (Скверный анекдот); Türkçe yayım adı: "Tatsız Bir Olay"
  • (1865) "Krokodil" (Крокодил); Türkçe yayım adı: "Timsah"
  • (1870) "Vechnyj muzh" (Вечный муж); Türkçe yayım adı: "Ebedi Koca"
  • (1873) "Bobok" (Бобок); Türkçe yayım adı: "Bobok"
  • (1876) "Krotkaja" (Кроткая); Türkçe yayım adı: "Uysal Bir Ruh"
  • (1876) "Muzhik Marej" (Мужик Марей); Türkçe yayım adı:Köylü Marey
  • (1876) "Mal'chik u Hrista na elke" (Мальчик у Христа на елке); Türkçe yayım adı: Mesih'in Noel ağacı Boy de
  • (1877) "Son smeshnogo cheloveka" (Сон смешного человека); Türkçe yayım adı: "Bir Adamın Düşü"

Kurgusal olmayan eserler

  • Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları (1863)
  • Bir Yazarın Günlüğü (Дневник писателя) (1873–1881)

19 Aralık 2020

Anton Pavloviç Çehov

 Anton Pavloviç Çehov (RusçaАнто́н Па́влович Че́хов, Rusça telaffuz: [ɐnˈton ˈpavɫəvʲɪtɕ ˈtɕɛxəf]; 29 Ocak 1860 – 15 Temmuz 1904), Rus oyun ve kısa öykü yazarıdır. Kısa öykü alanında tarihteki en büyük yazarları arasında sayılmaktadır. Oyun yazarı olarak kariyerinde dört klasik eser üretmiş ve en iyi kısa öyküleri, yazarlar ve eleştirmenler tarafından olumlu eleştiriler almıştır. Çehov, Henrik Ibsen ve August Strindberg ile birlikte çoğu zaman tiyatroda erken modernizmin doğuşundaki üç yaratıcı figürden biri olarak anılmaktadır. Çehov, edebî kariyerinin çoğunda tıp doktoru olarak çalışmış ve "Tıp benim nikâhlı karım, edebiyat ise metresim." sözlerini dile getirmiştir.

Çehov, 1896'daki Martı gösteriminden sonra tiyatroyu bırakmıştır fakat oyun, Konstantin Stanislavski'nin Moskova Sanat Tiyatrosu tarafından 1898'de yeniden canlandırılmıştır. Moskova Sanat Tiyatrosu, daha sonra Çehov'un Vanya Dayı'sını sahnelemiş ve Çehov'un son iki oyunu Üç Kızkardeş ile Vişne Bahçesi'nin galasını yapmıştır. Çehov geleneksel eylem yerine bir "ruh hali tiyatrosu" ve "metinde batık bir yaşam" sunduğu için bu dört eser, hem seyirciye hem oyuncu topluluğuna meydan okumayı sunmaktadır.

Çehov ilk başta sadece maddi kazanç için yazılar yazmış ancak sanatsal hırsları arttıkça modern kısa öykünün evrimini etkileyen biçimsel yenilikler yapmıştır. Okuyuculara verdiği zorluklardan ötürü özür dilememiş ve bir sanatçının rolünün soru sormak olduğunu ve sorulara cevap vermek olmadığını belirtmiştir.

Çocukluğu

Anton Çehov, Rusya'nın güneyindeki Azak Denizi'ne bağlı bir liman şehri olan Taganrog'ta 29 Ocak 1860 (Eski Usul 17 Ocak) tarihinde Büyük St. Anthony bayramında altı çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu olarak

dünyaya gelmiştir. Eski bir serf ile Ukraynalı bir kadının oğlu olan babası Pavel Yegorovich Çehov, Kobeliaky (günümüz Ukrayna'sında Poltava Oblastı) yakınlarındaki Vilkhovatka köyündendi ve bir bakkal işletiyordu. Kilise korosu şefi, dindar Ortodoks Hristiyan ve fiziksel istismarda bulunan babası Pavel Çehov, bazı tarihçiler tarafından oğlunun iki yüzlülükle ilgili birçok portresi için bir model olarak görülmüştür. Çehov'un annesi Yevgeniya (Morozova), Rusya'nın her yerinde kumaş tüccarı babasıyla yaptığı yolculukların hikâyeleriyle çocukları eğlendiren mükemmel bir hikâye anlatıcısıydı. Çehov, "Bizim yeteneklerimiz babamızdan aldık ama ruhumuz annemizden." diye belirtmiştir. Yetişkinlik döneminde Çehov, erkek kardeşinin Alexander'ın karısı ve çocuklarına karşı davranışını kendisine Pavel'ın tiranlığını hatırlatarak eleştirdi: "Annenizin gençliğini mahvettiğiniz despotizm ve yalan olduğunu hatırlamanızı rica ediyorum. Despotizm ve yalan söylemek, hakkında düşünmenin tiksindirici ve korkutucu olduğu çocukluğumuzu oldukça bozdu. Çorbanın çok fazla tuzlu olması üzerine sinir krizi geçirdiği ve anneye aptal dediği zaman hissettiğimiz korku ve iğrenmeyi hatırlayın."

Çehov, Taganrog'daki Yunan Okulu ile Taganrog Gymnasium'da (daha sonra Çehov Gymnasium olarak değiştirildi) eğitim aldı ve Taganrog Gymnasium'da Eski Yunanca dersinin bir sınavında geçemeyince on beş yaşındayken sınıfta kaldı.Taganrog'taki Yunan Ortodoks manastırında ve babasının korolarında şarkı söyledi. 1892 tarihli bir mektubunda çocukluğunu tanımlamak için "ıstırap" kelimesini kullandı ve şunları belirtmiştir:

"Kardeşlerim ve ben kilisenin ortasında dururken "May my prayer be exalted" ya da "The Archangel's Voice" triosunu söylerken herkes bize duygulu bir şekilde bakıyor ve ailelerimizi kıskanıyordu ama biz o sırada kendimizi küçük mahkûmlar gibi hissediyorduk."

Çehov daha sonra Ateist oldu.


1876'da, Çehov'un babası yeni bir ev inşa etmek için yaptığı harcamalar ve Mironov adında bir müteahhit tarafından aldatılma sonucu iflasını ilan etti. Borcundan ötürü hapishaneye girmemek için üniversitede okuyan en büyük iki oğlu Alexander ve Nikolay'ın yanına, Moskova'ya, kaçtı. Aile, Moskova'da yoksulluk içinde yaşadı ve Çehov'un annesi bu olayla birlikte fiziksel ve duygusal olarak çöktü. Çehov ailesinin mallarını satmak ve eğitimini bitirmek için geride kaldı.

Çehov, üç yıl daha Taganrog'ta yaşadı ve Vişne Bahçesi'ndeki Lopakhin gibi Selivanov adında bir adamla pansiyoner olarak kaldı ve evlerinin bedelini aileden kurtarmıştı. Çehov, özel öğretmenler tutarak icabına baktığı eğitiminin parasını ödemek için saka kuşu yakalayıp sattı ve diğer işlerin yanı sıra gazetelere kısa skeçler sattı. Moskova'daki ailesine yollayabileceği her rubleyi onları neşelendirebilecek mizahi mektuplar eşliğinde gönderdi. Bu süre boyunca Miguel de Cervantes, İvan Turgenyev, İvan Gonçarov ve Arthur Schopenhauer gibi kişilerin eserlerini iyice ve çözümsel bir şekilde okudu ve Babasızlık adında komedi drama yazdı fakat erkek kardeşi Alexander, "masum [bir] uydurma olsa da affedilmez" olduğu için oyunu reddetti. Çehov ayrıca bir dizi aşk işlerinin de tadını çıkarıyordu ki bunlardan biri, bir öğretmenin karısıyla olan ilişkisiydi.

1879'da Çehov okulunu bitirdi, ailesinin yanına, Moskova'ya, gitti ve burada I. S. Sechenov Moskova Devlet Tıp Üniversitesi'nin tıp fakültesine kabul edildi.

İlk yazıları

Chekhov, artık bütün ailenin sorumluluğunu üstlenmişti. Ailesini desteklemek ve harç ücretlerini ödemek için "Antoşa Çehonte" (Антоша Чехонте) ve "Dalaksız Adam" (Человек без селезенки) gibi takma isimler altında çağdaş Rus hayatına dair günlük kısa, komik skeçler ve vinyetler yazdı. Olağanüstü çıkışıyla yavaş yavaş Rus sokak yaşamının hicivli bir tarihçisi olarak ün kazandı ve 1882'de o zamanın önde gelen yayıncılarından Nikolai Leykin'in sahibi olduğu Oskolki (Fagmanlar) için yazıyordu. Çehov'un bu aşamadaki tonu, olgun kurgusuyla bilinenlerden daha ağırdı..

1884'te Çehov, az para kazandığı ve fakirleri ücretsiz muayene ettiği ana mesleği hekimliğe hak kazandı.

1884 ve 1885'te Çehov kendini kan öksürürken buldu ve 1886'da nöbetler kötüleşmeye başladı fakat tüberküloz olduğunu arkadaşlarıyla ailesine itiraf edemedi. Durumunu Leykin'e "Kendi meslektaşlarım tarafından muayene edilmekten korkuyorum." sözleriyle itiraf etti. Haftalık dergiler için yazmaya devam etti ve ailesinin daha iyi bir yere taşınmasını sağlayacak kadar yeterli para kazanıyordu.

1886'nın başlarında milyoner sermayeder Alexey Suvorin'in hem sahibi olduğu hem editörlüğünü yaptığı ve St. Petersburg'daki en popüler gazetelerden biri olan Novoye Vremya (Yeni Zaman) için yazma teklifi aldı; Çehov, satır başına Leykin'in iki katı ücret alacak ve üç kez yazacaktı.Suvorin, Çehov'la ömür boyu sürecek bir arkadaşlık başlatmıştı ve belki de Çehov'un en yakını olmuştu.

Çok geçmeden popüler ilginin yanı sıra Çehov'un edebiyatı da ilgi çekmeye başlamıştı. Dönemin ünlü bir Rus yazarı olan altmış dört yaşındaki Dmitri Grigoroviç, Çehov'un "Avcı" adlı kısa öyküsünü okuduktan sonra Çehov'a şunları yazdı: "Gerçek bir yeteneğiniz var, bir yetenek ki sizi yeni kuşaktaki yazarlar arasında ön sırada tutmakta." Ayrıca Çehov'a yavaşlaması, az yazması ve edebi kaliteye odaklanması konusunda tavsiyelerde bulunmuştur.

Çehov mektuba cevap vererek mektubun kendisine "şimşek gibi" vurduğunu söylemiş ve "Öykülerimi, muhabirlerin yangınlar hakkında notlarını kaleme alması gibi -mekanik olarak, yarı bilinçle, okuyucuyla ya da kendimle ilgili hiçbir şeyi önemsemeyerek- yazıyordum." diye itirafta bulunmuştur. Erken el yazmalarının sık sık aşırı özenle yazıldığını ve sürekli gözden geçirdiğini ortaya koyması nedeniyle bu itiraf, Çehov'a kötülük yapmış olabilir. Grigoroviç'in tavsiyesi yine de yirmi altı yaşındaki yazara daha ciddi, sanatsal bir tutkuya ilham verdi. Çehov, 1888'de Grigoroviç'in küçük bir torpiliyle Alacakaranlıkta (V Sumerkakh) adlı kısa öykü koleksiyonuyla "yüksek artistik değere sahip en iyi edebi ürün" dalında Puşkin Ödülü kazandı.

Dönüm noktası

Aşırı çalışma ve kötü sağlığından ötürü yorgun olan Çehov, 1887'de Ukrayna'ya seyahat etti ve bu seyahat onda bozkırın güzelliğini depreştirdi. Dönüşünde "oldukça garip ve çok özgün bir şey" olarak nitelendirdiği ve Severny Vestnik'te yayımlanan "Step" adlı novella uzunluğundaki kısa öyküsünü yazmaya başladı. Karakterlerin düşünce süreçlerine sürüklenen bir anlatıda, Çehov, evden uzakta yaşamak için gönderilen genç bir çocuk ile arkadaşlarının, bir rahibin ve bir tüccarın gözünden bozkır boyunca hafif gezinti arabasıyla bir yolculuk başlatır. "Step", "Çehov şiirinin sözlüğü" olarak adlandırılmış ve olgun kurgusunun kalitesinin çoğunu sergileyerek ve bir gazeteden ziyade edebi bir dergide yayımlanarak Çehov'a önemli bir yükselişi sağlamıştır.

1887 sonbaharında, Korsh adlı bir tiyatro yöneticisi Çehov'u bir oyun yazması için görevlendirdi ve bunun sonucunda İvanov adlı oyun iki haftada yazılarak kasımda sahnelendi. Her ne kadar Çehov bu deneyimi "berbat" bulsa ve kardeşi Alexander'a yazdığı mektupta kaotik ürünün komik bir portresi olduğundan bahsetse de oyun hit olmuş ve özgünlüğe sahip bir çalışma olarak övülmüştür. Ayrıca Çehov o dönemde tam anlamıyla farkında olmasa da Martı (yazım yılı 1895), Vanya Dayı (yazım yılı 1897), Üç Kızkardeş (yazım yılı 1900) ile Vişne Bahçesi (yazım yılı 1903) gibi oyunları bugün bile oyunculuk aracına sağduyulu olan devrimci bir omurga olarak hizmet etmektedir: insanların gerçekte birbirlerine nasıl davrandıklarını ve (birbirleri ile) nasıl konuştukları üzerine "gerçekçiliği" yeniden yaratma ve ifade etme çabası ve izleyicinin insan olmanın ne anlama geldiğine dair bütün ayrıntılarıyla (olduğu gibi) kendi tanımını yansıtması umuduyla insani durumu mümkün olduğu kadar doğru bir şekilde ifade etmek için sahneye dönüştürmek.

Bu oyunculuk sanatına yaklaşma felsefesi sadece değişmeyen bir özellik değil ayrıca  20. yüzyılın büyük bir bölümünden bu güne kadar oyunculuğun temel taşıdır. Mikhail Çehov, Ivanov'u kardeşinin entelektüel gelişimi ve edebi kariyerinde önemli bir an olarak değerlendirmiştir. Bu dönemden itibaren Çehov'un bir gözlemi ortaya çıkmıştır ve bu, Çehov'un tüfeği olarak bilinmektedir. Bu gözleme göre, bir anlatıdaki her ögenin gerekli ve yeri doldurulamazdır ve her şeyin ortadan kaldırılır.

"Hikâye ile alakalı olmayan her şeyi kaldırın. Eğer ilk bölümde 'duvarda bir tüfek asılı' diyorsanız ikinci veya üçüncü bölümde o silah patlamalıdır. Eğer ateşlenmeyecekse, o silah orada asılı olmamalıdır."

—Anton Çehov

Çehov'un kardeşi Nikolay'ın 1889'da tüberkülozdan ölmesi Sıkıcı Bir Öykü'ye ilham kaynağı olmuştur ve hayatının sonunda hayatının amaçsız geçtiğini fark eden bir adam hakkında olan eser, aynı yılın eylülünde bitirilmiştir. Nikolay'ın ölümünden sonra kardeşi Çehov'un depresyonda ve huzursuz olduğunu yazan Mikhail Çehov, hukuk çalışmalarının bir parçası olarak o dönem cezaevlerini araştırıyordu ve Anton Çehov, kendi hayatında bir amaç için, bir süre sonra cezaevi reformu meselesini takıntı haline getirmiştir.

Sahalin

1890'da Çehov, Japonya'nın kuzeyindeki katorga yani ceza kolonisi olan Sahalin Adası ile Uzak Doğu Rusyası'na tren, at arabası ve nehir vapuru ile zorlu bir yolculuğa çıkmış ve burada üç ay boyunca binlerce mahkûm ve yerleşimci ile bir nüfus sayımı için görüşme yapmıştır. Çehov'un Sahalin'e yaptığı iki buçuk aylık yolculuk sırasında yazdığı mektuplar en iyileri arasında sayılmaktadır. Kız kardeşine Tomsk hakkında yazdıklarıyla şehir kötü bir üne sahip olmuştur.

"Tomsk çok sıkıcı bir kasaba. Tanıştığım sarhoşlardan ve bana saygılarını göstermek için otele gelen entelektüel insanlardan yola çıkarak karar verirsem sakinleri de çok sıkıcı.

Çehov, Sahalin'de kırbaçlama, malzemelerin zimmete geçirilmesi ve kadınların fuhuşa zorlanması dahil birçok şeye şahit olmuştur ve bunlar da onu dehşete düşürmüş ve öfkelendirmiştir. "Öyle anlar vardı ki insanın alçalmasının en uç sınırlarını gördüğümü hissettim." diye yazmıştır. Özellikle, ceza kolonisinde yaşayan çocukların aileleriyle yaşadığı kötü durumdan etkilenmiştir. Örneğin:

"Amur üzerinde vapurda Sahalin'e giderken karısını öldüren ve ayaklarına pranga takılan bir mahkûm vardı. Altı yaşındaki küçük kızı da onunlaydı. Mahkûmun küçük kızı peşinden sürüklediğini fark ettim ve [küçük kız] onun prangalarını tutuyordu. Gece olduğunda çocuk, asker ve mahkûmların birlikte yığın halde uyuduğu yerde uyuyordu.

Çehov daha sonra yardımın bir cevap olmadığı ancak devletin mahkûmlara insanî muameleyi finanse etme görevi olduğu sonucuna varmıştır. Elde ettiği bulgular, 1893 ile 1894'te Ostrov Sakhalin (Sahalin Adası) adıyla edebi değil de toplumsal bilim olarak yayımlanmıştır. Çehov, uzunca kısa öyküsü "The Murder"da "Sahalin Cehennemi" için edebi bir ifade bulmuştur. Çehov'un Sahalin üzerine yazdığı yazı, Haruki Murakami'nin 1Q84 adlı romanında kısa bir yorum ve analiz konusudur. Aynı zamanda Nobel Ödülü sahibi Seamus Heaney'in, "Çehov, Sahalin'de" adlı bir şiirin konusu olmuştur.

Melikhovo

1892'de Çehov, 1899 yılına kadar ailesiyle yaşayacağı ve Moskova'nın yaklaşık 40 km güneyinde yer alan Melikhovo'dan küçük bir arazi mülkünü satın almıştır. "Lord olmak güzeldir." diyerek (Shcheglov takma adı altında esprili parçalar yazan) arkadaşı Ivan Leontyev'e takılmış ancak ev sahibi olarak sorumluluklarını ciddiye almış ve kısa sürede yerli köylülere faydası dokunmuştur. 1892'deki kıtlık ve kolera salgınlarının kurbanları için yardım ayarlamanın yanı sıra üç okul, bir yangın istasyonu ve bir klinik inşa etmeye ve tüberkülozu sık sık  yeniden ortaya çıkmasına rağmen kendi sağlık aletlerini civardaki köylülere bağışlamaya devam etmiştir. Melikhovo'daki evlerin bir ferdi olan Mihail Çehov, kardeşinin tıbbi bağlantısının kapsamını şöyle anlatmıştır:

"Çehov'un Melikhovo'ya taşındığı ilk günden itibaren yirmi mil ötedeki hasta[lar] ona akın etmeye başladı. Yürüyerek ya da arabalara getirildiler ve çoğu zaman uzaktaki hastalar için alınıp götürüldü. Bazen sabahın erken saatlerinde köylü kadınlar ve çocuklar onun kapısının önünde ayakta bekliyordu."

Çehov'un ilaç harcamaları kayda değerdi ancak en büyük maliyet, hastayı ziyaret etmek için birkaç saat süren yolculuklar yapmaktı ki bu da yazma için zamanını azaltmıştır. Ancak Çehov'un bir doktor olarak çalışması, Rus toplumunun bütün kesimleriyle yakın temasa geçmesini sağlayarak yazılarını zenginleştirmiştir. Örneğin, köylülerin sağlıksız ve sıkışık yaşam koşullarını ilk elden görmüş ve bunları, kısa öyküsü "Köylüler"de ele almıştır. Çehov, üst sınıfı da ziyaret etmiş ve bunu not defterine geçirmiştir: "Aristokratlar? Piyasa kadınlarında olduğu gibi aynı çirkin vücutlar ve fiziksel kirlilik, aynı dişsiz yaşlılık ve iğrenç ölüm."

1894'te Çehov, Martı oyununu Melikhovo'daki meyve bahçesinde inşa ettiği bir kulübede yazmaya başlamıştır. Mülkiyete taşındığı günden itibaren iki yıl içinde evi yenilemiş, tarım ve bahçecilik yapmaya başlamış, meyve bahçesi ile göletle ilgilenmiş ve öyle çok ağaç dikmişti ki Mikhail'e göre Çehov, "onlara çocuklarıymış gibi baktı. Üç Kızkardeş'teki Yarbay Verşinin gibi onlara baktığında üç veya dört yüz yıl sonra nasıl olacağını hayal ediyordu."

17 Ekim 1896'da St. Petersburg'daki Alexandrinsky Tiyatrosu'nda gösterilen Martı'nın ilk gecesi tam bir fiyaskoydu. Oyun, seyirci tarafından yuhalanmış ve Çehov, tiyatrodan vazgeçme eşiğine gelmiştir. Ancak oyun, tiyatro yönetmeni Vladimir Nemirovich-Danchenko'yu etkilemiş ve meslektaşı Konstantin Stanislavski'yi 1898'de yenilikçi Moskova Sanat Tiyatrosu için yeni bir prodüksiyonu yönetmeye ikna etmiştir.. Stanislavski'nin psikolojik gerçekçiliğe ve topluluk oyunlarına gösterdiği dikkat, gizli incelikleri metinden aldırdı ve Çehov'un oyun yazımına olan ilgisini geri getirdi. Sanat Tiyatrosu Çehov'dan daha fazla oyun ısmarladı ve ertesi yıl Çehov'un 1896'da tamamladığı Van Dayı'yı sergiledi.

Yalta

1897 yılının mart ayında Çehov, Moskova'yı ziyaret ederken akciğerlerden büyük bir kanama geçirmiştir. Büyük zorluklarla bir kliniğe girmek için ikna edildi ve burada doktorlar akciğerlerinin üst kısmında tüberküloz teşhisi koymuş ve yaşam tarzlarında bir değişiklik tavsiye etmiştir.

1898'de babasının ölümünden sonra, Çehov Yalta'nın eteklerinde bir arsa almış ve burada bir sonraki yıl annesi ve kızkardeşiyle birlikte taşındığı bir villa yapmıştır. Ağaç ve çiçek dikmiş, köpek ve turna beslemiştir. Ayrıca Lev Tolstoy ve Maksim Gorki gibi kişileri ağırlamıştır. Her zaman Moskova için "sıcak Sibirya" yı terk etmek ya da yurt dışı gezileri yapmak Çehov'a iyi gelmiştir. Yalta'da Sanat Tiyatrosu için iki oyun daha tamamlamıştır ve "daha önce krep yediğim şekilde" yazdığı günlerden daha büyük zorluklarla besleniyordu. Üç Kızkardeş ve Vişne Bahçesi, her biri bir yılını aldı.

25 Mayıs 1901'de Çehov, Olga Knipper'la sessizce evlendi.  Knipperr, Çehov'un Martı'nın provalarında taıştığı Nemirovich-Danchenko'nun bir zamanlar sevgilisiydi ve vesayeti altındaydı. Bu ana kadar "Rusya'nın en zorlu edebi bekârı" olarak bilinen Çehov. ilişki kurmayı es geçmiş ve ilişki yerine genelevlere gitmeyi tercih etmiştir. Suvorin'e yazdığı bir mektupta şunları dile getirmiştir:

"Eğer istiyorsan muhakkak evleneceğim. Ama bu şartlarda her şey şimdiye kadar olduğu gibi olmalı. Ben taşrada yaşarken o, Moskova'da yaşamalı ve onu görmeye gideceğim... Mükemmel bir koca olmaya söz veriyorum ama bana, ay gibi her gün gökyüzümde görünmeyecek bir kadın ver.

Mektup, Çehov'un Olga'yla olan evliliğiyle ilgili isabetli bir tahmin oluşturmuştur: Çehov, Yalta'da yaşarken Olga, oyunculuk kariyerine devam etmek için Moskova'da yaşamıştır. 1902'de Olga düşük yaptı ve Donald Rayfield, çiftin mektuplarına dayanarak Çehov ve Olga'nın birbirinden ayrı kaldı dönemde gebeliğin ortaya çıkmış olabileceğine dair kanıt sunmuştur fakat  Rus bilim insanları bu iddiayı reddetmişlerdir. Bu uzun mesafeli evliliğin edebi mirası, tiyatro tarihinin mücevherlerini koruyan bir yazışmadır ve buna Stanislavski'nin yönetmenlik yöntemleri hakkında paylaşılan şikayetlerle Çehov'un yazdığı oyunlarında Olga'ya performansı hakkında tavsiyelerde bulunması dahildir.

Çehov, Yalta'da oldu dönemde en ünlü öyküleriden birini yazmıştır: "Küçük Köpekli Kadın" ve bu öyküde ilk bakışta, alaycı evli bir erkekle Yalta'da tatil yaparken bir araya gelen mutsuz bir evli kadın arasında geçici bir ilişki ele alınmaktadır. İkisi de bu tanışmadan kalıcı bir şey beklemez.  Beklenmedik şekilde ikili arasında yavaş yavaş derin bir aşk filizlenir. Öykü derinden aşık olmanın bir sonucu olarak hayal kırıklığına uğramış erkek kahramanın yaşadığı iç dönüşüm ile ya ailelerinden ya da birbirlerinden ayrılmak suretiyle meseleyi çözememelerini ustaca işlemiştir.

Ölümü

Mayıs 1904'te Çehov'un tüberkülozu ölümcül derecede ilerlemiştir. Mihail Çehov, "Çehov'u gören herkes sonun çok uzak olmadığını gizlice düşündüğünü ve sona yaklaştığında [Çehov'un] bunu fark ettiğini" dile getirmiştir. 3 Haziran'da Kara Orman'daki Alman kaplıca şehri Badenweiler'e gitmek Olga ile yola çıkmış ve buradan kız kardeşi Masha'ya görünürde neşeli mektuplar yazmıştır ve mektuplarında çevreyle yiyecekler hakkında bilgiler vermiş ayrıca sağlığının daha iyiye gittiğine annesiyle kız kardeşini inandırmıştır. Son mektubunda ise Alman kadınlarının giyiniş şeklinden yakınmıştır.

Çehov'un ölümü "edebi tarihin en önemli sanatsal yapıt"larından biri haline gelmiş ve özellikle de Raymond Carver'ın "Errand" kısa öyküsü olmak üzere birçok kez kurgulanmış, süslenmiş ve tekrar anlatılmıştır. 1908'de, Olga kocasının son anlarını şöyle dile getirmiştir:

"Anton olağandışı bir şekilde oturdu ve yüksek sesle ve açıkça söyledi (neredeyse hiç Almanca bilmese de): Ich sterbe ("Ölüyorum"). Doktor onu sakinleştirdi, bir şırınga aldı, ona bir kâfur iğnesi yaptı ve şampanya sipariş etti. Anton dolu bir bardak aldı, inceledi, bana gülümsedi ve şöyle dedi: "Şampanya içmem üzerinden çok zaman geçti." Şampanyayı bitirdi ve sol tarafına sessizce uzandı ve ona doğru koşarak yatağa eğilip ona seslenecek vaktim oldu ama nefes almayı bırakmıştı ve çocuklar gibi huzur içinde uyuyordu."

Çehov'un naaşı, istiridye için kullanılan bir soğutulmuş demiryolu aracıyla Moskova'ya taşındı ve bu detay Gorki'yi rahatsız etmiştir. Binlerce yas tutanlardan bazıları yanlışlıkla bir askeri grup eşliğinde General Keller'ın cenaze törenini takip etmiştir. Çehov, Novodeviçi Mezarlığı'ndaki babasının yanında gömülmüştür.


Eserleri

Tiyatro oyunları
  • Tütünün Zararları (О вреде табака; 1886, 1902)
  • Kuğunun Şarkısı (Лебединая песня, 1887)
  • İvanov (Иванов, 1887)
  • Ayı (Медведь: Шутка в одном действии, 1888)
  • Bir Evlenme Teklifi (Предложение, c. 1888-1889)—one act
  • A Tragedian in Spite of Himself ya da A Reluctant Tragic Hero (Трагик поневоле, 1889)
  • Düğün (Свадьба, 1889)—one act
  • Tatyana Repina (Татьяна Репина, 1889)
  • The Wood Demon (Леший, 1889)
  • The Festivities (Юбилей, 1891)
  • Martı (Чайка, 1896)
  • Vanya Dayı (Дядя Ваня, 1899-1900)
  • Üç Kızkardeş (Три сестры, 1901)
  • Vişne Bahçesi (Вишнёвый сад, 1904
  • Anayol Kıyısında (1884).
Öyküleri
  • Altıncı Koğuş (1892)

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!